23.2.11

Bakımsız kadın vardır..

Ne kadınlar tanıdım yakınen, ne güzeldiler dışarda, caddede yürürken, küpesi-saçları ahenkle dans ederken, bir yandan makyajlı gözlerini kırpıştıran, attığı her adımda parfümünü oraya buraya savuşturan.. Sonra eve gittik onlarla, küpeler, kolyeler çıktı, önce, ışıltı zenginliği yok oldu.. O cicili bicili giysiler çıktı, ihtişam yok oldu.. Ve makyaj çıktığında dananın kuyruğu mağmayı gördü.. 

Çoğu kadın makyajını temizlediğinde boka benzer. Evet boka. Morarmış gözaltları karşılar sizi, sürekli aydınlık-ışıltılı görmeye alıştığınız gözaltlarının normal rengini gördüğünüzde karşınızda enerjisi tükenmiş-yorgun ve sefil bakan bir çift göz görürsünüz. Akneler vardır, siyah noktalar.. Ağız çevresi daha sarımsıdır. Kaş altları beyazdır. Kim aksini iddia ederse yalandır. Zaten göz altında halka bulunmayan bir dişi varsa, gerile gerile sergiler bunu.. Bak makyaj yapmıyorum çünkü cildim harika zööörtt! 
Bi de çoğu kadın gerçekten pistir. Kaç zamandır ortak tuvaletleri kullanıyorum, milyon kez olmuş mudur? Tuvaleti benden önce temiz bırakan hiç görmedim. Öğrenci yurtlarında da kaldım, o tuvalet hep pisti, hep pis.. Mutfak dersek, çaydanlıkta hazır çorba yapanıyla yaşadım ben, yaptığı yemeği mantar üreyene kadar yıkamayanı da.. Aynı çarşafta 1 sömestr uyuyanı da gördüm, aynı çorabı 1 hafta giyeni de. Bu dişilerin hepsi, dışarda kendine iki kez baktıran kızlardı üstelik.
Konu çok dağıldı, farkettim. Sözümün gelmesi gerektiği nokta farklıydı. Erkekler, makyaj yapmıyorlar, çoğu takı takmıyor, dekolte giymek gibi bir seçenekleri yok, saçlarına fön çekmiyor maşa yapmıyorlar.. Kadınlar, onca maske, onca ayrıntıyla ancak "güzel"ler.  Kaburga kemiğinden yaratılmak böyle bir şey herhalde.
Sevgilim makyaj yapabilmenin, saçına fön çektirebilmenin, takı takabilmenin ve dekolte giyebilmenin oluşturacağı güzellik etkisini bir şekilde üzerine alsa nasıl olurdu. Hammadde ve ürün ilişkisi..

20.2.11

Feriha'ya benden selam!

Adını Feriha Koydum diye bir dizi var, acitasyon ağırlıklı olduğu için tutan bir dizi üstelik. Feriha Etiler'de bir apartmanın görevlisi olan anne babanın üç çocuğundan biri. Bir fakirler bir fakirler.. Annesi milyon tane eve temizliğe gidiyor, yine de yedikleri yemek soğan çorbası. Kapıcı olmak günümüzde güzel bir meslek. Bir kere kira elektrik su parası vermiyor çoğu, bahşiş alıyorlar, apartmandaki evlerin temizliğini yapıyorlar, gündelik parasının 80-120 olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Çok ilginç. Bu ilginçlikler bir yana, Feriha kızımızla aynı beden ölçülerine sahip bir kız var bu apartmanda, cici annesinin kendisine aldığı giysileri beğenmiyor, pek giymiyor, bu giysiler de transit olarak Ferihamızın dolabına düşüyor.. Ayakkabı numaraları da keza aynı, Feriha kızımın gardrobu benden zengin. Bir de çantası var balenciaga.. Telefonum tokunmatik diil diye ağlak pozlarda geziyor. Şimdi Ferühacım, hemen beni buluyosun, o çantayı gg.da 2000 liraya satıyoruz, 1750 liraya sana iphone alıyoruz, 250 liraya da sana ikinci el gucci, marc jacobs, tory burch seçeneklerinden birini seçiyoruz. noldu mutlu oldun, noldu benim gerginliğim bitti.


Sözün özü bu kadar mal karakterde biri olamaz zannımca. Özel üniversiteye gitmeyi biliyosun, tuvaletlerde topukluya geçiş yapmayı biliyosun, ama bunu bilmiyosun. Baştan sona mantık hatası dolu olan bu diziyi bu halkın izlemesinin tek nedeni de zengin çocuk fakir kız acitasyonundan başka bir şey değildir. Ne senaristler ne de başkaları çok başarılıyız diye sevinmesin. Otur, sıfır!

Ne ekersen onu biçersin

Yıllardan 2004, Efes Pilsenin bir fabrikasındayız.. Bize fabrikayı tanıtan beyin tipi, konuşması biraz farklı geliyor bana, yakasında da şöyle bir rozet:
Hemen diyorum kendi kendime ama ama ama bu adam... Düşünüyorum, neden düşünüyorsam, hayat tecrübemin azlığından mıdır bilmem, gizli bir sırrı öğrenmiş gibi seviniyorum kendi kendime :)
Yıllar geçti üzerinden, geçen günlerden birinde Dachau, Auschwitz kamplarıyla ilgili yazılar okuyorum, Necdet Kent ismini görüyorum. Tam bir wikipedia cümlesini de buraya kopyalıyorum: 

İsmail Necdet Kent (1911 – September 20, 2002) was a Turkish diplomat who risked his life to save Jews during World War II. While vice consul-general in MarseillesFrance between 1941 and 1944, he gave Turkish citizenship to dozens of Turkish Jews living in France who did not have proper identity papers, to save them from deportation to the Nazi gas chambers.

Şimdi oğluna geçiyoruz:
1999 ile 2005 yıllar arasında Efes Pilsen grubunda görev aldı. 2005 yılında Coca Cola Kuzey Asya, Avrasya ve Orta doğu grup başkanı oldu. 1 Temmuz 2008 itibarıyla Coca Cola'nın CEO'su görevine atanmıştır. 23 Nisan 2009 tarihinde Coca Cola'nın Atlanta Merkezinde yapılan Yönetim Kurulu Başkanı secimlerinde kurul üyelerinin oylarıyla Coca-Cola'nın eski yönetim kurulu başkanı Neville Isdell'in (65) yerini alarak Coca-Cola 'nın Yönetim Kurulu Başkanı Oldu.

Yani neymiş, ne ekersen onu biçermişsin.