27.12.10

Peki bu nasıl bir şey?

İnternette ikinci el giyim aksesuar ürünlerini rahatça bulabileceğiniz tek bir site var, üstelik bu sitedeki ödeme sisteminin de güvenli olduğunu düşünüyorum.  Fikirdaş olduğum insan sayısından da bellidir ki sonsuz sayıda ilan var. Postta bahsedeceğim ama, ilanları sınıflandırmakta ve gözlerimin gördüğünü yorumlamakta zorlanıyorum..
Nasıl nasıl nasıl ilanlar var :)
Çoğu zaman ilanlar kahkaha attıran cinsten. 15liraya satılan orijinal gucci cüzdanlar, 100 liraya yurtdışı tedarikçilerden elde edilen orginal luis vutton çantalar.. Hem alanı çok, hem pozitif yorumu..
Kimi kızdıran cinsten. Ay ben H&M çantamı satıyorum, çok ünlü bi marka, bidi bidi, ben kullandım bana uğur getirdi size de bu çantayı kullanabilme fırsatını veriyorum. Ama çanta dökülüyor, bu çanta pörtlemiş?!. Nitekim 75 liraya orginal luis vutton alan hanım ablalar bile bu ilana aylardır kulak asmıyor. Ama insan kızıyor, ne yapsınlar senin yırtık pırtık çantanı, insan satışa çıkarmaya utanır pasaklı, at çöpe gitsin.
Kimi güldüren cinsten, az kullanılmış optik gözlük var mesela, astigmatım var sağ 1.75 sol 2.25 yazıyor :) aynı şekilde az kullanılmış lens de var, yok artık :) Numarası denk gelen alsın tabii!
Bir de hediyeler var.. "Nasıl yani ya?!" dedirten. Balenciaga, louis vuitton, gucci çantalar, ebel saatler, bidi bidiler bunlar hediyeler. Eski erkek arkadaşım aldı bana bu çantayı, ama sonu iyi bitmedi, o yüzden elden çıkarmak istiyorumlar bir yana Bu saat hediye geldi bana beğenmedim, nakte çevirmek istiyorumlar.
Nerde kaldı "ay şunun çok güzelmiiiş" diyene, "Aa sana verirdim ama hediye bu ondan veremem, olmaz yani, hatırası var, olmasa verirdim mutlakaa" demeler. Hediyelere bakıyorum, gözlerim doluyor, ağlamaklı oluyorum uzun bir süre :)


Bu postta hedeflenen kitle çok belli aslında, ama bu sosyal sorumluluk projesinde yer almaktan kaçan olmasın diye ben ifşa etmek istiyorum. Şimdi sözüm aile eş dost sevenlerime :) bunlar hediyeyse, bana gelenler ne ki, ön gösterim mi? Devamı nerde, ana menü nerdeee?!**

18.11.10

Al sana moda *

Moda-magazin dergilerinde, 3 yaş bebek ergenleri gibi yalnızca fotoğraflara bakıyorum. Üstelik derginin kapağını tekrar açmazsam nelere baktığımı da hatırlamıyorum.    :)


Eski dergilerden birini karıştırırken, ki  tam da modaya saygı duymaya başlıyordum; bu iki reklamı farkettim. Kim kimden çal-aşır-esin-copy-paste yapmış bilmiyorum. Ama yeni yeni sevmeye başladığım moda kavramı geçmişten gelen bir aduuuketle nakavt oldu. 
*Bir akım tutarsa hepimiz aynısını yapalım, satalım yippu para kazanalım, adına da moda koyalım, sevgiler!

3.10.10

bvr vs. sourfour

Sourfour yeni bir araba ister, hellokitty de kırmaz onu, hiç üzmeden-yormadan-saç baş yoldurtmadan alıverir.. Yemezler di mi? Öyle olmadı da zaten. Bekledik bir süre,  gerçekten istediğim anlaşılana kadar.. Araba seçmek zaten sancılı bir dönem, ki ben hellokitty kadar da bakmıyorum özelliklere ve tabii fiyatlara :)  Benim derdim:
Onun arkası ne biçim bee kaplumbağa gibi,
Ben ona binmem apaçi arabası,
Bunun içi ne biçim cd mi kaldı, dvd player yok mu,
Bunun farları sinsi bakıyo, kaza yaptırır korktum ben,
Farlar şaşkın bakıyo, bu anlamaz yolu falan çarpar bu,
Yuh bu araba 55 bin lira mi, aptallar alsın onu, yani başkası,
Binerken kafam çarpar, bunun kapısı çok dar,
Benim kafam tavana sürter, çok alçak bu araba,
Sonuçtaa ne yapılır, istekler minimuma çekilir, "dört tekerlek istiyorum başka bişi diil yaa :'( " diye sniff sniff eve dönülür..
İki gün sonra enerji toplanır, hellokitty' ye "ya sadece 2010 model olsun yeter yeeaa, yolda kalmiim ondan yani" denir, amaç yolda kalınmasındır, istekler minimalize edilmiştir, fiat bis için bile kalbim güm güm atacak, canımiçi babaya çok minnettar  kalınacaktır.. Fakat kader güvenilir bir kavram değildir, beni bvr ye doğru çekmektedir. İki gün sonra araba alınır, güzeldir-candır-iyidir-hoştur- ama, ama, fakat bvr şanzımanlıdır..


Bu masum vites efendi, araba kullanma zevkimi elimden aldığı gibi "iyi şoför" ünvanımı da kaf dağının arkasına gönderdi. Tanışmamız, gencecik yaşımda "soğuk savaş nedir?" in cevabını öğrenmeme vesile oldu ..

Özetle Bvr şanzıman=>aptuşsarışının fizikokimya öğrenmesi=deveye hendek atlatmak=bir koltukta iki karpuz   
1.viteste:  Hoplamalar zıplamalar, fırlamalar, apaçi gençlik hareketleri..
2.viteste:  Nşa  4000-5000 devir yapmadan bu etaba geçemem zaten, rahat olun.. 1den 2 ye geçerken vuvuzela misali bi ses, olmazsa olmazlardan. Sonra sokaklardan "ahaha kıza bak vites değiştirmeyi bilmiyo motoru parçalıcak" yorumları duyulacak.
3.viteste:  Nabız hızlanmadan, tansiyon yükselmeden bu vitese erişmek=nirvanaya ulaşmak. E tebrikler..
4 ve 5. vitesler için hiçbir sözüm yok, 85lik babaannem bile kullanabilir. Zaten önemli olan buralara gelebilmek.
Geri vitese geçebilirsem (minimum 2 deneme yapmadan geçilmiyor)  gaza fazla basmamam şahsıma önemle rica olunur.
Tek dayanağım: Zeki bakan, kaza yaptırmayan, sürücü dostu farlar =)
Bvr vitesle savaşılmaz, ne isterse onu yapacaksın.
Yavaş yavaş park etmeye, trafiği arkanda kilitlemeye kendini alıştıracaksın.
Bazen vites büyütmeyi ya da küçültmeyi akıl edemiyor, durumu farkedip olaya el koyacaksın. Ne de olsa makineleri de biz yapıyoruz, şu dünyada yalnızca insan beyni kusursuz. Hem böylelikle arabamla biz birbirimize destek oluyoruz, negzel hihihi:)hühühühüü:( psikolojisi içinde oluyorum, hayatta her türlü duyguyu tatmak lazım di mi?  Önceden arabayı iyi kullandığım söyleniyor ve sık sık övgüyle şımartılıyorsam, biraaz mola (biraz=arabayı değiştirene dek!!) "Övgü hiçbir şeydir, bvr her şey" mottosu benim artık.

Haticenin neticesi bvr ye karşı savaş kazanılamaz, egemenliği altına gireceksin. Soğuk savaşta önemli olan anger management çalışması. Kendini kontrol edemezsen, devir yükseldikçe ve vites değişmedikçe gaza basmaya devam edersin, artan yakıt tüketimi ekstre olarak sana geri döner, Kaybedersin. Kendini otomatik şanzımana endeksleyip yokuşlarda rahat durma, o canım vites kutusu hararet yapar, nazından cazından sazından yenmez.
ve sourfour der ki, almayın bunları, trafiğe karışmasın, vazgeçin bu sevdadan, yok ben bvr aşığıyım, bvr olmazsa olmazımdır derseniz, bu postu katlayın koyun cebinize.

16.9.10

Başlangıç

Aklımda bir yerlerde, kalbinin attığı ama mavi gözlerinin solgun olduğu günlere gidiyorum.. O gözlere bakarak soruyorum, kimler yordu Atam seni, kim yapıyor bize bunları.. Neden, niye, nasıl? diyorum.. Kimiz biz, neye sahibiz biz de bu kadar geliyorlar üzerimize.. Bizden alamadıkları, çalamadıkları ne var.. Soruyorum yalnızca, yanıtını alamayacağımı bilsem de aklımdaki bu küçük sahnede seni yaşarken hayal edebilmek bile güzel, çok güzel..
Gözlerim bugünde, takvimde.. Bugün, aynı soruları soruyorum herkese, tarihi çok iyi bildiğini söyleyen-söylemeyen ama ima eden-bilmeyen-yaşayan-yaşadığını zanneden.. Kimsenin, hiçkimsenin verdiği cevap yetmiyor bana, bilmiyorlar sanki, masal anlatıyor onlar.. Senin cevaplarını duymak istiyorum, duyamam biliyorum..
Şimdi çok güçsüz benim vatanım. Önüne güzel bir sıfat dahi alamayacak kadar güçsüz.. Kendine yetemeyecek kadar güçsüz... Bir de, bir de.., yazmaya elim varmıyor.. Seni sevenlere "putperest" diyen insancıklar var bu güçsüz vatanda.. Onlar da bizim vatandaşımız mı? Aynı karada yaşamak, aynı caddelerde yürümek onlarla bizi bir konuda ortak yapar mı? Vatan konusunda? Böyle bir konuda bile "düşünce özgürlüğü var" diyebilenler var.. Sen olmasaydın daha iyi olurdu diye düşünenler var burada.. Sevmeye çalışmalı mıyız onları sence? Bir bütünüz diyebilmek için, ötekileştirmemek için, sevebilir miyiz?   Katlanamıyorken bile sevebilir miyiz?      Gerçekten...
Fotoğrafların var heryerde, gözlerine bakmaya korkuyorum şimdi.. Oysa onlar gözünün içine baka baka atıyorlar başarılara(!)  imzalarını. Senin ve sizin -benim gerçek vatandaşlarımın- yaptıklarınızı, ben okuyarak bitiremiyorum. Okudukça kıyamıyorum size.. Bir ömür harcadınız siz, ömür.. Ömürlerden uzun yıllar geçti, eritemediler emeklerinizi.. Bitiremediler..
Her "baş" olan, bizi "biz" yapanlardan bir şeyler alıp götürmüş .. Küçüktüm, daha yeni farkına vardım her şeyin, inan.. Çark diye bir şey varmış, ama çark hep aynı "baş" için dönmüş. "Baş"ın elinde ipler varmış hep farklı kuklaları döndürmüş.. Her seferinde farklı bir oyun seçmişiz, farklı bir kuklayla, en renklisinden, en ışıltılısından bir oyun.. Herkesi sen sanmışız çünkü, inanmışız.. Herkes senin gibi doğru söyler, bizim için-vatanımız için canını bile ortaya koyar sanmışız. Oynanan oyunları pek beğenmişiz, alkışlamışız hatta. Perdenin arkasını görmekten aciz olmuşuz . Arkadaki oyunlardan canımız yanmış, anlamamışız.. Biz nasıl vatandaşmışız?
Büyüdüm, evet. Olup biten her şeyin farkına varmak çok acıtıyor canımı. Her yeni günde daha az seviyorum kendimi, vatandaşlarımı.. Hergün daha çok özlüyorum seni, sizi.. Ve Seni sevenlere putperest mi diyorlardı, seni çok çok çok seviyorum, çok özlüyorum...